21 Mayıs 2014 Çarşamba

Salud!


oh

KOVA


Bilirsiniz kovayı,
bir temizlik aleti olarak,
bir su kabı olarak
ya da hayal üreten bir araç olarak.

bunları geçelim, bunlar bilindik şeyler.

ama dinlemeden geçmeyelim! tıks.

geçip geçmemek insandan insana değişir tabi. Hayvandan hayvana da değişir mi ?
Niye değişmesin? Onlar da içgüdülerine göre hareket eden güzel canlılardır.
Hayvan içgüdüyle, insansa anlakla hareket edermiş derler.
Anlaktan kasıt akıl, zeka, bilgi birikim, bok püsür artık ne dersen de.

Her insanın bilgi birikimi farklı, bilgiyi işleyişi farklı ki, zaten beni ben, seni sen yapan da bu farklılıklar.
Peki madem bu kadar farklıysak 'biz'i   "biz" yapan ne?
ya da biz olunabilir mi bu kadar farlılık içerisinde?
Aynı insan yoktur. Aynı olursan sen sen olmazsın, o olursun,
ama değilsin, olamazsın, imkanı yok.

Öyle değil mi muhterem kova?

Öte yandan hepimizi bir araya getiren şeyler neler? Nelerdir bu gezegenin iki uç kutbu gibi birbirinden zıt olanları aynı noktada buluşturan? Gezegenin yine kendisidir.
Nedir bu mıknatısın artı ve eksi uçlarının ortak kısmı? Mıknatısın kendisi.
İnsanları bir araya getiren de insan oluşları.
Yani farklılıkları birleştiren yine farklılıkların kendisidir.
hem farklı oluşun hem de insan oluşun (ortak nokta) getirir seni diğerleriyle bir araya.

Teferruatı geçtikten sonra gelelim yeniden kovaya.
Ah kova ah,
Kim bilir senin baş ucunda ne çileler çekildi,
ne eziyetler ne zorluklar
ve kim bilir nice mutluluklara vesile oldu o çekilenler çileler vesaireler.

Çektiktçe çileyi, dolar insan. Bireyin hayatına en faydalı olan ve edinebileceği en sağlam bilgi, tecrübeyle edindiği bilgidir. Güzeli güzel yapan, uğruna harcanan uğraştır, gülü gül yapan da dikenidir.
Düşün mesela, yediğin kazıklardan çıkardığın derslerdir en çok aklında kalanlar ve gözlerini açanlar.
O göte o şemsiye girecek ki o mahmur gözler fal taşı gibi açılacak.

neyse..
dönelim kovaya..

Bu zamana kadar öğrendiğin her şeyi kafandaki o kovanın içine koyuyorsun aslında. Sen çektikçe çileyi, o kova doluyor, sen öğrendikçe o doluyor, sen kazıklandıkça o kova doluyor.
Doluyor da doluyor hiç boşalmıyor amına goyum.
Öğrenmek çileli iş.
Naparsın, öğrenmeye geldik hayata.
Çilemse çekerim, kaderimse gülerim demiş şöförlerin kralı Çiçek Abbas.

Bazıları vardır kovası çok doludur,
ya yıllardır okumuştur
ya gezmiş yaşamıştır
ya da çile çekmiştir
Bunlar da kovayı dolduran şeyler, yaz bunları da bir kenara..

Bu dolulara biz dolu deriz. Dolu insan etrafına ışık saçan bir güneş gibidir. Sevmemen mümkün değildir onu,
çünkü kovası doludur.
Fakat abicim iş bukadarla bitmeeezzz...
Kovan ne kadar dolu olursa olsun, eğer o kovada halen daha dolduracak yer kalmamışsa..
işte o zaman o kova hiçbir işe yaramaz dost.
Vardır öyleleri hani. Gelir dolu kovasıyla, senin kovanı da doldurur az biraz. Ama çileleri paylaşmadıktan sonra ne anlamı kalır ki kovaların ? Sen de benim kovamdan çekemedikten sonra ne anlamı kalır çilenin ?

Eğer onun kovasını dolduramıyorsan, orda mevzu değişir, yollar çatallanır, konvoylar dağılır, konser biter, öküzler ölür, ortaklıklar bozulur. Artık durum dialog değil, monologdur.
İster az, ister çok, ister tam dolu olsun kova, halen daha doldurulacak yerler olmalı. Yoksa bile yaratmalı.
İnsan insanın kovasına muhtaçtır. Gelir böyle car car car konuşur, hep kendi söyleyeceğini söyleyip gerisine kulak tıkayıp yüz çevirirse, çekerim emaneti severim adaleti !

Kovanı da al siktir git burdan Pepe !

11 Mayıs 2014 Pazar

Kadir İnanır ve bakışları !




"Nerde çokluk, orada bokluk"
Yıllar yılı duyduk bunu ama yine bok çıkan tarafımızdan anladık.
Kafa bu, yanlış anlayabilir. Ama herkesin aynı anladığı bir şey yanlış olabilir mi? Yani diğer bir deyişle, Çokluğun anladığı, çokluğun bildiği ve bildiğini okuduğu yerde bokluk olabilir mi? Olamaz mı?
Olabilir. Diyerek tiyatral bir giriş yaptıktan sonra gelelim meselenin özüne, hatta meselenin sözüne..
Bu sözde söylenmek istenen,
aslında kalabalığın olduğu yerde bokluk olur düşüncesi değil de,
Çoğunluğun tarafında bokluk olabileceği düşüncesi olabilir mi ?

Yani çoğunluğun her zaman haklı olamayacağı mümkün müdür?
Müdür?
-müdür çıktı abicim ben yardımcı olayım.

Müdürler, ellerinde parayı tutar,
Elinde parayı tutan güç sahibidir,
Güç sahibi olmak, özünde aslında bireyin başkalarının üzerindeki kontrolüne gönderimde bulunur.
Başkalarını gücünle kontrol edersin ya da onlar kendiliğinden gücün bulunduğu yere/tarafa gelirler.
Güç yalakaları bunun en güzel örneklerindendir.
Öte yandan, güce sahip olmak ve başkalarını kontrol etmek, onların senin fikrine katılmalarını ya da inanmalarını sağlamak, diğer bir deyişle kendi kitleni yaratmak aslında çoğunluğu oluşturmanın ta kendisidir.
Bu durumda çoğunluğun inandığı, uzlaştığı fikir her zaman doğru fikir olmayabilir.
Tabi evrensel değerler çerçevesinde belli bir fikrin etrafında toplanmış/uzlaşmış insanlar da olabilir.
Örneğin her insanın yaşama hakkının en doğalı olduğu fikri. Onlar bu mevzudan ayrı, onlar istisna.

Hal böyleyken kaptan, değişik bir dayımızın sarf ettiği güzel bir sözü yeniden anmakta fayda var.
...
"Ne zaman kendinizi çoğunlukla aynı tarafta bulursanız;
durup düşünmenin zamanıdır.
(Mark Twain)"
...

Bu bakış açısıyla mevzuya şöyle üç numaralı kadir inanır bakışı atalım. Attığımızda zaten görüyoruz gerçeği.
Gerçek:
demokrasilerin aslında adındaki ilüzyona rağmen (dimos= halk ve kratos:iktidar) halkın iktidarı olmadığı gerçeğini,
aslında yönetimlerin her zaman çoğunluk tarafından belirlendiği gerçeğini,
ve bu çoğunluğun da çoğunlukla güç odaklarının etkisinde şekillendiği gerçeğini
DEĞİL !
Mark Twain'in bu artistik lafını aslında anonim bir türk atasözünden araklayarak yazdığı gerçeğini görürüz.

Ahanda tam bu yüzden, mevzuya atacağın bakışın bir kez daha önemine dikkat çekmek isterim.
Nasıl bakarsan öyle görürsün
ve genelde de görmek istediğini görürsün.
gördüğün de genelde inanmak istediğindir.
her gördüğüne inanma.
buna kim inanır?
Kadir inanır.
Eyvallah.

..
Bir ara da görmek istemediğimiz gibi bi bakalım bazı mevzulara, belki güzel olur, yeşil meşil olur ne bileyim.

9 Mayıs 2014 Cuma

Özgür Taşşaklar.


Kulaktan Orgazm yaşamak için buraya !


Taşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş....şşaklı bir insan topluluğu..

Nedir biliyon mu?
Dostum, hangi çölde büyüyen çiçek olduğun farketmez. Hangi cehennemde bir vaha olduğun farketmez.
Hangi çilenin dermanı olduğun önemli değildir böylesi bir mevzuatta...
Vaka-i Vuku'da önemli olan taşşaklarının toplam ne kadar ettiğidir.
Taşşak dediysem yanlış anlama. Kilo, hacim ve hatta cinsiyet terimleriyle alakasız olan taşaktır bu taşşak.
Mevzu bahisteki taşşak :  ...
Bu dünyada hiç sıkılmadan yapabileceğin bir şey düşün,
Bu sıkılmadan severek yaptığın şeydeki yapabiliciliğinin yapabilirliğini düşün,
        Ne kadar çok yapabilirsin ? (nicelik)
          Ne kadar iyi yapabilirsin? (nitelik)

En severek yaptığını
en iyi şekilde yapmaya başladığın zaman,
sen zaten dünya'nın ve dahi evrenin, en yüce, en kudretli, en babayaro, en mühim, dolayısıyla da en taşşaklı insanısındır. Kadın erkek oluşun farketmeksizin.

İşte hal bu olunca,
Mevzu da ister istemez vuku bulunca,

Mavişer mavişer paylamak gerekir o zaman,
bilyeleri.
Ama kime?
ver birini Jimmy Page'e ve diğerini de BB King'e.... Garry More'da alsın kafasını..


Bırak alsın götürsün seni mavi müzik, uçsuz dipsiz maviliklere. Koparsın kafayı vursun duvardan duvara.
Eh noljak be janim?

Nolacağı var mı ? Varsa da verdim, yoksa da verdim sana kafamdan bi' on numara.

Özgürlük babacım en mühim olay zaten.  Söyleyesin varsa söylersin, yazasın varsa yazarsın,
yapasın varsa yapar, çakasın varsa da çakarsın
yoksa da siktir olur gidersin..
Ya da bir cam kırarsın (kapı camı falan filan..), içindeki manasız boşluğu doldurmaya çalıştığın onca bomboş şeylerin gazabıyla.

Yani demem o ki, özgürlük mühim mesele. Özgür yaşamalı insan, ya da özgürce ölebilmeli en azından..
Her babayiğidin harcı değildir öyle özgürüm diyebilmek.

Taşşak ister.

İstediğini , istediğin yerde ve istediğin zamanda alamadıktan sonra... .. ta koyayım üle özgürlüğe.

O zaman ne diyelim?

?

Ne diyebiliriz ki?

'NE' diyebiliriz.
Öyleyse diyelim "Ne?"

Ne "ne" ?

Aman diyeyim.
uzarsa yanarız.
dön bir tane daha dayı.

6 Mayıs 2014 Salı

Nükleer Başlık (İkinci Bölüm)


Balgam atardı dayı olur olmadık zamanlarda herhangi bir yere.
Tükürük sesi mahalleyi inletecek kadar güçlü ve tiz bir sesteydi.
Yere çarpışı da toz kaldıracak kadar hızlı ve öfkeliydi tükürüğün.
Ama o kadar da mühim değildi.
Esas önemli olan ağızdan çıkan başka şeylerdir.
Ne gibi mesela?
Ainesi (aynası) iştir kişinin, sözüne (tükürüğüne) bakılmaz.
Peki ne derdi dayı bu kadar mühim?
Her zaman mantığa uymazdı belki söyledikleri ama arada bazı bazı bazıları acayip otururdu kafaya.
Yine o bazı bazı zamanlardan birinde şöyle buyurmuştu dayı:

"Sözünden düşen, gözümden düşer yeğen! "

O kıllı ve göt kadar boya sahip adamdan böyle şeylerin nasıl çıkabileceği konusunu, 2012' yılından beridir tartışan İsveçli bilim insanları, bu konuda çaresiz.
Onlar çaresiz ama biz biliyoruz. O kadar zibilyonlarca sayfa kitaplar okumuş, onca konferansa girmiş çıkmış, yıllarca ameleler gibi ders çalışmış ve bu nedenle sosyal hayattan uzak kalmış, kısaca akademik mevzuların amına koymuş bir profösör bilemiyor, ama sen biliyorsun. Vay amına koyim! Sen neymişsin be abi.
Neymiş peki ?
Sorunun cevabı doğada saklı dostum. Sadece çayırda çimende değil, aynı zamanda çayırın çimenin sesinde, kuşun uçuşunda, telin titreyişinde. Havaya yayılan dumanda ya da dumanın kokusu değil sadece mevzu. Olay o dumanı yaratanın evvelden ait olduğu mekan, asıl doğduğu yer, ordaki ambians, ordaki koku. Her nefeste bir olay, her olayda ise en az bir nefes vardır canım benim.


Vur üstüne sustanın,
koy götüne ustanın.

Her ne olursan ol, her kim olursan ol,
 ne kadar paran pulun şöhretin ve bir o kadar namın hürmetin olursa olsun,
şu anda bir çikolatalı süt değilsin.
ah çikolata ah.

(Not bu blogdaki herşey feci hayal ürünüdür. gerçek çiki ya da kurukuşlarla hiçbir alakası yoktur)

Baba Yorgun (İlk Bölüm)



NOT: Başlarken ömür bitebilir. (ona göre)

not2: Nirvana'ya yarım metre kalayken okunmalı.
...


"Eveet!" dedi ayse öğretmen. "Herkes hazırsa başlıyorum."
Pavlov'un zili duyunca ağızlarından salya aka aka vahşicesine gelecek olan etleri bekleyen köpeklerinin beklediği gibi bekleyen öğrencilerin, bekledikleri komut gelince hepsi hep bir ağızdan "Hazırız Kaptan!"
dedi.
"Sizi duayamadım?!" diye karşılık verdi ayse öğretmen daha gür ve kalabalığı coşturmak isteyene benzer bir sesle.
Oltaya gelmiş ve hatta doğduğu andan itibaren ölümü göze ala ala oltaya gelmeyi isteyen balıkların saçma sabırsızlığıyla, bu sefer öğrenciler daha gür bir sesle karşılık verdiler "ÇOK UZATTIN LAN! GİR HİKAYEYE!" diye.
diye.. diye .. diye .. diye giderken evren günlük akışında,
      Patlarken uzayın karanlık köşelerinde her an yanan parlak yıldızlar,
         Ve an be an sönerken bazı bazı güneşler, bazı bazı sebeplerden ötürü,
bir anda çat diye düşer kafana asıl mesele.
"OHA! Asıl mesle ne lan manyak kafa" dersin kendi kendine. Ve bir bakarsın ki, aslında bütün bu hayatın boyunca sen bir başka insanın düşüncesiymişsin. Aslında gerçek bir varlık değil, Öyle olduğunu zanneden bir şey. Bir insan bile değil, sadece bir düşünce. Bir anlık bir fikir parıltısısın sen, beyinden -belki de herhangi bir kasa doğru giden, milyonlarca nörondan birisin. Yani sen, sen değilsin.
Ben, bi desenden bi desene, Bir de senden bi desene, Bir de sensen,
Sendesenden başka bişeysin.
Diye çalar youtube'dan "Siya Siyabend - birdesen"
ve bir kez daha koyar kafaya uff diye.

Bir dinleme molası


(Sesi çok açık olmamalı, ama az da olmamalı. orta karar.)



izlersin.
izledikten sonra başlarsın yorumlamaya.
ilk önce sorarsın kendine:
"Ulan bu görüntüler neydi böyle?" "Bir anlamı var mı? " falan.
Sonrasında da adı Bizon Murat olan solistin şarkının ortasında uzuuun uzun "etimeeeeeeeeeee" deyişine bir kez daha şaşırırsın. Yıllar sürmüş bir haykırış amına koyim. Nasıl bir sikmişlerse artık pezevengi, böyle bağırıyor" diye seviyeyi düşürürsün kafanın içinde. Sonra mı? Sonrasını siktiret.


Böyle biter bir pezevengin günlüğü
Haydi herkes giysin üstüne önlüğü

Yaşasın hukotun üstünlüğü

Not: hukot= Hukuk ve Ot terimlerinin birleşmesiyle oluşan ve "Hukuksal açıdan sakınca taşımayan Ot" anlamına gönderimde bulunan bir sözcüktür.

Bol